T.MELİH GÖRGÜN KIMDIR?
Profesör, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi, sanatçı ve küratör. Sinopale- Uluslararası Sinop Bienali’nin kurucusu ve genel sanat yönetmeni. Avrupa Kültür Derneği’nin kurucu üyesi, sanat portalı europist.net’in kurucularındandır. 2007’den bu yana Siemens Sanat’ın eşküratörü. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Danışma Kurulu üyeliğinde bulundu. Yurtiçi ve yurtdışında birçok sergide yapıtları sergilendi ve küratörlük yaptı. Aynı zamanda uluslararası “Kent ve Sanat” projesinin koordinatörüdür.
T.MELİH GÖRGÜN:

Mürteza bey’inde bahsettiği gibi bir özel çalışmadır Sinopale. Karadeniz’in tam ortasında merkezinde 30.000 kişinin yaşadığı bir küçük kentte, etkisininse uluslar arası bir boyutta, olmasının örneğidir diye düşünüyorum.
Bütün belleğimin içerisinde var olan şehir üzerine proje yapmak çok doğal olsa gerek. Kendime sorduğum soru ise; "Acaba kendi kentimde, sıra dışı ya da alternatif diğer örneklerden daha aykırı nasıl bir çalışma yapabiliriz?" olmuştur.Bu sefer benimle birlikte düşünen bir gurup insan olduğunun farkına vardım.
Bu proje yani Sinopale, 2005 yılında ortaya çıktı. Bu fikir etrafından bir araya geldiğimiz kültür alanındaki diğer insanlarla ilk önce Sinop’ta bir çalışma yapmak istedik. Çünkü benim düşüncem kendi içinde bağımsız bir sergi, yine herhangi bir bağlantısı olmayan bir proje düşünmüştük. Aynı zamanda sanatçı bakımından katılımında herhangi bir karşılık beklemeden gerçekleştirebileceği bir çalışma yapmaktı. Bu böyle olunca iş biraz daha farklı bir boyuta kaçıyor. Üstünde iyice düşünülmesi gereken ve hatta kendini belli eden tavrıyla sürdürülebilir olması gerekli olan bir çalışma ortaya çıkıyor.
Sinopale bütün bunların ışığında düşündüğümüz ve ortaya çıkarttığımız bir proje, bir toplumsal bilinç uyandırma, birlikte çalışma ve işbirliğini destekleyen ve herhangi bir şekilde ekonomik çıkar beklemeden karşılıksız ve gönüllü olarak katılımın sağlandığı bir proje olarak karşımıza çıkıyor.
Dorothe’nin başlangıçtaki slaytların bir tanesinde şöyle bir şey yazıldı: "Dahice bir konseptin dışında, iş birliğine dayalı ve disiplinler arası bir çalışma metodu küratörlük." Böyle bir şeyden bahsetmişti. Bizde bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
2005 yılında ilk adımlarını atmış olduğumuz Sinopale’de kentin içinde yaşayan insanların bizimle birlikte sanatsal üretimde nasıl bulunabileceklerini düşündük ve hayal ettik. Çünkü ben bir sanatçıyım ve aynı zamanda küratörlük yapıyorum. Bir sanatçı ulaşmak istediği topluluğu nasıl harekete geçirecektir. Bunun aracı kurumu olarak da küratörlük işin içerisine giriyor. Beklide başka metotları onlardan öğreneceğiz daha ileriki dönemlerde. Bu şekilde ikili düşünceyi gerçekleştirirken kent içerisinde yapacağımız hareketinde karşılıklı işbirliğine dayanması durumu ortaya çıktı. Çünkü 30.000 kişiden oluşan bir kent merkezi olduğunu söylemiştim. Bu insanların katılımını sağlamak çokta zor olmasa gerek diye düşünüyorsunuz en başında ama kent çağdaş sanat ile yakından tanışan bir kent değil.
Sanatı 2 boyutlu düzlemde görmüş olan bir topluluk düşünelim. Bunların kamusal alana müdahale eden sanatçılarla, performans yapan sanatçılarla, hatta sanatsal üretim sürecinde işbirliği yapmak zorunda olan sanatçılarla birlikte çalışmalarını düşündüğümüzde halkın katılımını teşvik etmenin zor olduğunu takdir edersiniz. Fakat burada bir çıkar durumu söz konusu olmadığı için karşılıklı iş birliği ve anlayış ön plandadır.
Sanatçılarla da bu konuda görüşmeler yaparak ve onlarında katılımı teşvik eden kişiler olmasına özen göstererek ilk Sinopale'mizi 2006 yılında gerçekleştirdik. Disiplinler arası bir çalışma ve aynı zamanda yerel, ulusal ve uluslar arası bir işbirliği yapmaya davet eden bir çalışma gerçekleştirildi.
İşin küratörlük kısmına baktığımızda çalışma alternatif olarak çıktığına göre belli başlı bir küratörün önerisinden ziyade yine işbirliği olması gereği vardı. Bu nedenle bizde birçok küratörü yaptığımız tüm Sinopale'lerdeki çalışmalarda, kavramsal çerçevenin yazılımında bir araya getirdik. Bu da bizim Sinopale’yi üç aşamada ele almamızı sağlıyor. Sanatçıların kentte yaşayanlarla işbirliğini sağlıyoruz ve sanatçıların sanatçılarla işbirliğini sağlıyoruz. Aynı zamanda küratörlerin kendi aralarında işbirliğini sağlıyoruz. Onların kentte yaşayanlarla birlikte olmasını sağlıyoruz. Çünkü hepsi birbirine bağlı olan adımlar.
Sinopale’nin küratöryel yapısında da doğrudan doğruya bir kişinin yada bir durumun adını göremezsiniz. Çok katılımlı bir yapıyı benimsiyoruz. Özel bir çalışma yapmaya gayret ediyoruz. Bu sayede kentsel kalkınmayı da sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü Sinop ekonomik anlamda baktığınızda büyük yatırımların olduğu değil, kendini turizm üzerinden tanımlamaya çalışan ve bu yönde gelişmesini sağlayan bir kent. Böyle bir kentin alternatif bir çalışma yapabilmesi için kendi belleğinden yararlanması gerekir. Kavramsal çerçevelerimizi her bienalde belirlerken Sinop’un kendi gerçeği üzerinden belirlemeye çalışıyoruz. Çünkü diğer türlü yapmaya kalkarsak, Sinop’la bağlantısı olmayan bir durum yazmaya kalkarsak, son derece üst yüzeyden bir bakışla o kentte yaşayanlara katılmayacağımız, o işin içinde kendilerini hissedemeyecekleri bir ortam yaratmış olacaktık.
İşte belki bizim alternatif olan kısmımız buradan başlıyor. Çünkü her kentin kendi belleğinde son derece önemli bilgiler mevcuttur. Biz bu bilgileri katılımcı bir çalışma ile ortaya çıkartmaya çalışıyoruz. 2006 yılında ilk yapmış olduğumuz Sinopale’de kimsenin tanımlayamadığı bir durum olduğu için ‘’Şey’’ konseptini kullanmıştık. Çünkü o kentte yaşayanlar ilk defa bienalle karşı karşıya kalıyorlar. ‘’ Bienal ne ola ki ?’’, ‘’ Aa bizim çocuk bienal yapıyormuş.’’ Bienal nedir ?. Tam tanımlayamadıkları bir durum. O yüzden de Türkçedeki lafıyla ‘’Şey’’ tamda tanımlayamadığımız bir kavramı ifade etmektedir. Bu yüzden bizde ‘’şey’i’’ kullandık. Ama bu şeyin altına baktığınızda hiçbir şeyden her şeye giden bir yapıyı görebiliyorsunuz.
60 sanatçının katılımını sağlayarak ki bunlar kendi içinde alternatif olmayı seçen biraz da bağımsız olabilen ve ekonomik anlamda çok büyük karşılıklar beklemeyen, kendi katılımını sağlayan birçok sanatçıyı gördük. Onlara şöyle bir şey teklif ettik: Kenti size vereceğiz ve kenti kullanacaksınız. Sanatçının kenti kullanması demek, kentte var olan mimari yapı ile birlikte kentte yaşayan insanları da kullanması demektir. Bu insanları kullanma aşaması son derece önemlidir. Çünkü doğrudan doğruya kişiyi kattığımızda çalışmanın içerisine ortaya gördüğünüz gibi adından daha da sonra çok başka yerlerde bahsedilebilecek yapıtlar ortaya çıkıyor.
Burada Nezaket Ekici’nin bir performansını görüyorsunuz. Marina Abramovic’in IPG grubundan bir üye idi Nezaket Ekici. Şimdi uluslar arası arenada yapmış olduğu performanslarla ön planda yer almakta. Bu da bizim Sinop’taki terzi ve berberlerle birlikte prodüksiyonunu yaptığı ve hatta oradaki gençlerin özellikle destek oldukları bir çalışma ‘’Atrapos’’ bunu Nezaket Ekici uluslar arası birçok yerde sergilemişti. Geçtiğimiz günlerde bir kitabı da çıktı kendisinin. Atropos bizim kadın üzerinden tekrar kadına bakmamızı sağlayan bir çalışma.
Bizim mekanımız Sinop’ un belleğinde yer eden hatta Türkiye Cumhuriyetinin içerisinde gerek Selçuklu döneminden itibaren özel anısı olan bir mekanda gerçekleştiriyoruz. Tarihi Sinop cezaevi. Bu cezaevi binası Selçuklu dönemindeki 1200’lü yıllarda Karadeniz bölgesindeki egemen güç olma iddiasında olan toplumun bir gemi üretim merkezi olarak hayata geçirilmişti. Yıllar içerisinde Osmanlı imparatorluğunun Karadeniz donanmasının sığındığı ve üretildiği. Hatta başka ülkelere de gemi üreten bir tersane binası. Yüzyılın başında bir cezaevi haline dönüştürülüyor. Burası girişi ve çıkışı tek yerden yapılan bir kent olduğu için aynı zamanda kentin içindeki başka bir metaforu sağlayan bir mekan olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’ de yaşayanların bilebilecekleri gibi Türkiye’nin içerisindeki önemli yazarların Sabahattin Ali gibi adını sıkça duyduğumuz insanların gönderildiği bir cezaevidir. Çünkü kaçması imkansız tıpkı Amerika’daki Alcatras cezaevi gibi. O nedenle bu şehir aynı zamanda düşünenlerin hapsedildiği bir kent olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Diojen'de karşı çıkışından dolayı bu kentte yer almıştı. Büyük İskender’e dediği laf ile hatırlarsınız ‘’ gölge etme başka ihsan istemem.’’ Kentin söylemi de buradan geliyor.
Kentte bu izole olmuş yapısı içerisinde diyor ki kendisine dokunanlara lütfen gölge etmeyin biz kendimiz bir şeyler yaratmak istiyoruz. Bu zamana kadar da karşıt görüşün çok fazla egemen olduğu bir yapı olarak karşımıza çıkar kent. Cezaevi de bu yapıyı destekleyen ki normalde kendi anlamında hapsedilen yada hapsolunan bir yer olmakla birlikte hapsedilen kişilerin özelliğinden dolayı başka türlü bir çalışmanın yada yapının görülebildiği bir kent karşımızdadır. Çünkü burada tarihin önemli düşünürlerinin yer aldığını düşünün ve bu kente etkisinin ne kadar olabileceğini düşünün. Gerçekten pozitif bir çalışma. Nezaket Ekici'de mitolojiden almış olduğu bir çalışma ile atropos üzerinden kadının durumunu anlatmaya çalışıyor kendi saçlarından bağlı olduğu yapıda.
Birinci bienalimizdeki önemli çalışmalardan birisi bu. Ama ben bunu göstermek ile birlikte bu simgesel çalışmayı başka bir şeye işaret etmek istiyorum. Biraz öncede söylediğim gibi bu çalışma kentteki insanların kentteki gençlerin ve kadınların katılımıyla hayata geçirilmiştir. İzleyenlerde yine kentten birçok insandı. Hatta bu performans belirli bir sürede bitmesi gerekiyordu doğal olarak. Çünkü saçlar kesilerek bu iş sonlandırılıyor. Duyan insanlar ertesi gün bu çalışmayı görmek istediler. Hayatında hiçbir şekilde çağdaş sanat adına, performans adına bir bilgiyle karşılaşmamış olan insanlar. Bunlarda yerel insanlardı.
Daha sonra performans çalışmalarını, Sinopale’nin önemli sanat aktivitelerinden olabileceğini düşündüğümüz performans sanatçılarını da davet ettik. Çünkü Sinopale günden güne gelişen bir çalışma durumunu benimsemekte. Yani Sinopale’de birinci gün açılan bir sergi ve o sergide görebileceğiniz işlerden ziyade hergün yeni bir şey görmektesiniz, her gün yeni bir aksiyon görebilmektesiniz. Çünkü diğer türlü statik bir sergi yerine, dinamik bir yaşam alanı, buluşma merkezi inşa etme fikrimiz olduğu için arka planda bizde çalışmamızı oluştururken her gün yaşayan bir buluşma platformu gerçekleştirdik.
Sanatçılarımızın katkısı çok büyük. Çünkü böyle bir çalışmayı yapmak için onların desteği olmasaydı, yerel halkın desteği olmasaydı. Doğrudan doğruya onların öğrenme isteği ve de bu işe gönül vermeleri olmasaydı biz bunları tabi ki yapamazdık.
Burada da yine önemli performans sanatçılarından Monali Meher’in 3 gün boyunca ayrı akslarda, hapishane içerisinde ayrı noktalarda devam eden bir performansının örneğini görüyorsunuz. Altta kullanmış olduğu malzeme de 30 yıldan beri bulunduğu yerde hala duran bir mahkum taşıma aracıdır. Bu araç daha sonraki bienallerde birçok sanatçının farklı şekillerde kullanımını sağlamıştı. Yani kendiside bir sanat nesnesi olarak farklı formlara farklı sanatçılar tarafından dönüştürülmüştür.
Bu açıdan da bir şeyin altını çizmek istiyorum. Sanatçılar kentte yaşayanlarla birlikte bunları yaparken, kentte bulunan malzemeyi kullanıyorlar. Hiçbirisi dışarıdan bir malzemeyi getirerek kentte sunmuyor. Doğrudan doğruya orada üretim ve orada üretim sürecinde halkın katılımı çok önemli. Çünkü biz bu öğrenme sürecini geliştirmesek o zaman nasıl bir izleyici yaratabileceğiz. Nasıl bilgimizi dağıtabileceğiz. Akademik bir bilgiyi her tarafta tartışabiliriz. Ama akademik bilginin dağıtılmasını ve de toplum tarafından algılanmasını arzu ediyorsak. O zaman toplumu bilinçlendirecek çalışmalar içerisinde olmamız gerekiyor. Böyle bir karşılıklı diyalog ve disiplinler arası bir çalışma ile bunu çok rahatlıkla yapabiliriz. Performansta bu araçlardan birisiydi ve burada bize çok yardımcı oldu.
Bugün size bunları anlatırken çok spesifik işler seçtim. Hem malzeme üzerinden hem de bizim fikrimizi desteklemesi açısından bunları sunmak istiyorum.
‘’Bir Uçtan Bir Uca Savrulmak’’ çalışmasında Mürteza Fidan’ın ki bugün karşınızda hem panel yöneticisi olarak duruyor hem de Siemens Sanattaki eş küratörlerden birisi olarak durmakta.
Onun insan durumu insanın bir taraftan serum yani yaşamı destekleyen bir durum, diğer tarafta ise yaşamı ortadan kaldıran bir kurşunla bağlantı kurarak onlar üzerinden tanımlamış olduğu bir yapıtı. Her ikisinin de ağırlığı aynı. Burada iç mekanı kullanıyoruz ve bunu yaparken de o kentteki araçlardan yararlandık.
Bir başka çalışma ise halkın doğrudan katılımını hedefleyen bir çalışmaydı. Bir parçasını görebiliyorsunuz. Komünikasyon Sinop Fransa komününün kuruluşunu anlatan Peter Watkins’in filminden alınmış parçalarla ki onun oğlunun katılımının da sağlanmış olduğu 3 gecelik bir performans. Bu performansta hapishanenin bilgisini, o hapishanede yatanların yazmış olduğu belgelerden ve bilgilerden yola çıkarak teksler oluşturuldu ve bunun sonucunda da bir hapishane gezisi yaratılmış idi. Hapishane gezisi çok ilginçtir ki, hapishane de daha önceki yıllarda yatmış olan kişilerin bu çalışmayı merak etmelerinden dolayı, izleyici olarak katılımlarıyla gerçekleşmiştir. Çünkü biz onların gerçekten hapishanede yattıklarını bilmiyorduk. Bu performansın sonucunda yapılan bir toplantıda ki ütopyayı tartışıyorduk, kendileri bu hapishanede yattığını ve de onlar için çok enteresan bir deneyim olduğunu, bir çağdaş sanat aksiyonunda katılımcı olarak bulunmak ki kendileri daha önce mahkum oldukları için yaşamlarına farklı bir gözle bakmalarını sağladı.
Sinopale 2'de de Sinop birliğinden çıkan bir başka bilgiyi kullanmıştık. ‘’Şeylerin Yeni Düzeni’’ yeni dünya düzeni üzerine. Michel Foucault’dan alıntı yaparak gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada; Sinop 1950'lilerin başında doğu ve batı bloğun ayrılma noktasında bir Nato üssüyle, bir Amerikan üssüyle Rusya’nın en yakın kulağı olarak faaliyete geçmişti. Ordan bütün dünyayı çok rahatlıkla dinleyebilmişlerdi. Karadeniz’in en ileri noktasıydı.
Bu nedenle yeni dünya düzeni baştaki konseptimizde de bunu ele almış ve orda da birçok performans ve atölye çalışması gerçekleştirmiştik.
Burada yine 15 yaşındaki bir arkadaşımızın Nezaket Ekici performans atölyesinde yapmış olduğu bir iş yer alıyor. Kendi sınırlarından kurtulmak için gerçekleştirdiği ve uçta olmayı seçtiği bir çalışmayı görebiliyorsunuz.
Halkın katılımı çok önemli. Onları teşvik etmek çok önemli. Burada da yine bir yemek performansını görüyorsunuz. Karadeniz’in karşı kıyısından internet ortamından kurulan ilişki sonucundan bir yemek tarifi alınıyor. Sinop’tan da bir yemek tarifi gönderiliyor. Halkın katılımıyla yeni bir yemek oluşturuluyor.
Buradaki başka bir performans. Bu performansta Sinop’ta ki bandoyu ve insanları kullanarak, tıpkı bir geminin denize indirilişi gibi Sinop tersanesinde üretilen ‘’Göke’’ adlı kalyonlardan birinin replikasının yapılmış olduğu bir çalışma. Bu çalışma kartondan yapılmıştır.
Burada da yine Hollandalı bir başka sanatçının Sinop’taki kişileri davet ederek gerçekleştirdiği ‘’Silence Sky’’ adlı performansı görebiliyorsunuz.
Gördüğünüz gibi farklı çalışmalarımızda sanatçılarımızın doğrudan doğruya Sinop’u hedef alan, orayı kullanan, alanı ve bilgiyi kullanan çalışmaları yer alıyor. Kadınlar, gençler, erkekler, çocuklar ki çocuklar çok önemli. Gerçekleştirdiğimiz çocuk atölyelerinde her yıl 100’e yakın çocuğu eğitmekteyiz. Bunlar gelecek yıllarda sanatla dolu olarak ve sanatçılarla işbirliği içerisinde bulunarak çalışmalarını gerçekleştiriyorlar.
Biraz önce göstermiş olduğum mahkum taşıma kamyonunun Yunanlı sanatçı tarafından bir başka çalışması ‘’Hotel Nokul’’. Nokul Sinop’un geleneksel bir yiyeceğidir. Misafirperverlik için kullanılan bir terim. Burada yine otelin içini görebiliyorsunuz. İsterseniz burada da kalabiliyordunuz.
Son çalışmamız ki arada yıllar içerisinde biz yine bir takım bienaller arasında ortak çalışmalar yapıyoruz. Bizim yurt dışından ortak olduğumuz sanatçı dostlarımızla şu anda devam eden Sinop’ta geleceği biriktirmek projesi, burada yine Avusturyalı daha önceki sanatçıların bizimle çalışmış olan sanatçılardan bir grubun ‘’ Kolaborat’’ adlı Avusturyalı grubun önerisiyle gerçekleştirilen bir günlük müze çalışması ki bu müzenin içerisinde görmüş olduğunuz tüm bilgiler burada yaşayan insanlar tarafından bir gün içerisinde hikayeleri getirilerek oluşturulmuştur. Şu anda devam etmektedir. Geleceği biriktirmek projesi uluslar arası bir çalışma idi.
Sinopale’nin dördüncüsüne ki benden sonraki konuşmacımızda bunun üzerinden konuşmasını yapacak. Sinopale 4’e geçiş yapmak için arada oluşturmuş olduğumuz bir proje. Bütün projelerimizde toplumsal katılımı hedefliyoruz. Bir sivil inisiyatif olarak gelişen bu çalışma, kentin içindeki tüm aktörleri harekete geçiren, sivil toplumu harekete geçiren bir çalışma olarak karşımızdadır. Uluslar arası işbirliğini yerel ölçekte gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Ben teşekkür ediyorum hepinize. Biraz uzattım özür diliyorum. Pardon son bir şey ekleyebilir miyim ?
Bu bienalin, Sinopale’nin kendisine ait çok iyi tanımlanmış bir bütçesi yoktur. Bizim bütçemiz sıfırdır. Sıfır bütçe ile işe başlıyoruz. Sonucunda da çalışmalarımız neyi gerektiriyorsa işbirliği ile bütün katılımcılar, halktan insanları ya da firmalar, kurumlar kendi imkanlarını sunuyorlar. Bu kurum ve firmalar Sinop’tan. Sıfır bütçe ile bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Teşekkür ederim."
2005 yılında ilk adımlarını atmış olduğumuz Sinopale’de kentin içinde yaşayan insanların bizimle birlikte sanatsal üretimde nasıl bulunabileceklerini düşündük ve hayal ettik. Çünkü ben bir sanatçıyım ve aynı zamanda küratörlük yapıyorum. Bir sanatçı ulaşmak istediği topluluğu nasıl harekete geçirecektir. Bunun aracı kurumu olarak da küratörlük işin içerisine giriyor. Beklide başka metotları onlardan öğreneceğiz daha ileriki dönemlerde. Bu şekilde ikili düşünceyi gerçekleştirirken kent içerisinde yapacağımız hareketinde karşılıklı işbirliğine dayanması durumu ortaya çıktı. Çünkü 30.000 kişiden oluşan bir kent merkezi olduğunu söylemiştim. Bu insanların katılımını sağlamak çokta zor olmasa gerek diye düşünüyorsunuz en başında ama kent çağdaş sanat ile yakından tanışan bir kent değil.
Sanatı 2 boyutlu düzlemde görmüş olan bir topluluk düşünelim. Bunların kamusal alana müdahale eden sanatçılarla, performans yapan sanatçılarla, hatta sanatsal üretim sürecinde işbirliği yapmak zorunda olan sanatçılarla birlikte çalışmalarını düşündüğümüzde halkın katılımını teşvik etmenin zor olduğunu takdir edersiniz. Fakat burada bir çıkar durumu söz konusu olmadığı için karşılıklı iş birliği ve anlayış ön plandadır.
Sanatçılarla da bu konuda görüşmeler yaparak ve onlarında katılımı teşvik eden kişiler olmasına özen göstererek ilk Sinopale'mizi 2006 yılında gerçekleştirdik. Disiplinler arası bir çalışma ve aynı zamanda yerel, ulusal ve uluslar arası bir işbirliği yapmaya davet eden bir çalışma gerçekleştirildi.
İşin küratörlük kısmına baktığımızda çalışma alternatif olarak çıktığına göre belli başlı bir küratörün önerisinden ziyade yine işbirliği olması gereği vardı. Bu nedenle bizde birçok küratörü yaptığımız tüm Sinopale'lerdeki çalışmalarda, kavramsal çerçevenin yazılımında bir araya getirdik. Bu da bizim Sinopale’yi üç aşamada ele almamızı sağlıyor. Sanatçıların kentte yaşayanlarla işbirliğini sağlıyoruz ve sanatçıların sanatçılarla işbirliğini sağlıyoruz. Aynı zamanda küratörlerin kendi aralarında işbirliğini sağlıyoruz. Onların kentte yaşayanlarla birlikte olmasını sağlıyoruz. Çünkü hepsi birbirine bağlı olan adımlar.
Sinopale’nin küratöryel yapısında da doğrudan doğruya bir kişinin yada bir durumun adını göremezsiniz. Çok katılımlı bir yapıyı benimsiyoruz. Özel bir çalışma yapmaya gayret ediyoruz. Bu sayede kentsel kalkınmayı da sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü Sinop ekonomik anlamda baktığınızda büyük yatırımların olduğu değil, kendini turizm üzerinden tanımlamaya çalışan ve bu yönde gelişmesini sağlayan bir kent. Böyle bir kentin alternatif bir çalışma yapabilmesi için kendi belleğinden yararlanması gerekir. Kavramsal çerçevelerimizi her bienalde belirlerken Sinop’un kendi gerçeği üzerinden belirlemeye çalışıyoruz. Çünkü diğer türlü yapmaya kalkarsak, Sinop’la bağlantısı olmayan bir durum yazmaya kalkarsak, son derece üst yüzeyden bir bakışla o kentte yaşayanlara katılmayacağımız, o işin içinde kendilerini hissedemeyecekleri bir ortam yaratmış olacaktık.
İşte belki bizim alternatif olan kısmımız buradan başlıyor. Çünkü her kentin kendi belleğinde son derece önemli bilgiler mevcuttur. Biz bu bilgileri katılımcı bir çalışma ile ortaya çıkartmaya çalışıyoruz. 2006 yılında ilk yapmış olduğumuz Sinopale’de kimsenin tanımlayamadığı bir durum olduğu için ‘’Şey’’ konseptini kullanmıştık. Çünkü o kentte yaşayanlar ilk defa bienalle karşı karşıya kalıyorlar. ‘’ Bienal ne ola ki ?’’, ‘’ Aa bizim çocuk bienal yapıyormuş.’’ Bienal nedir ?. Tam tanımlayamadıkları bir durum. O yüzden de Türkçedeki lafıyla ‘’Şey’’ tamda tanımlayamadığımız bir kavramı ifade etmektedir. Bu yüzden bizde ‘’şey’i’’ kullandık. Ama bu şeyin altına baktığınızda hiçbir şeyden her şeye giden bir yapıyı görebiliyorsunuz.
60 sanatçının katılımını sağlayarak ki bunlar kendi içinde alternatif olmayı seçen biraz da bağımsız olabilen ve ekonomik anlamda çok büyük karşılıklar beklemeyen, kendi katılımını sağlayan birçok sanatçıyı gördük. Onlara şöyle bir şey teklif ettik: Kenti size vereceğiz ve kenti kullanacaksınız. Sanatçının kenti kullanması demek, kentte var olan mimari yapı ile birlikte kentte yaşayan insanları da kullanması demektir. Bu insanları kullanma aşaması son derece önemlidir. Çünkü doğrudan doğruya kişiyi kattığımızda çalışmanın içerisine ortaya gördüğünüz gibi adından daha da sonra çok başka yerlerde bahsedilebilecek yapıtlar ortaya çıkıyor.
![]() |
Nezaket Ekici-Atrapos |
Bizim mekanımız Sinop’ un belleğinde yer eden hatta Türkiye Cumhuriyetinin içerisinde gerek Selçuklu döneminden itibaren özel anısı olan bir mekanda gerçekleştiriyoruz. Tarihi Sinop cezaevi. Bu cezaevi binası Selçuklu dönemindeki 1200’lü yıllarda Karadeniz bölgesindeki egemen güç olma iddiasında olan toplumun bir gemi üretim merkezi olarak hayata geçirilmişti. Yıllar içerisinde Osmanlı imparatorluğunun Karadeniz donanmasının sığındığı ve üretildiği. Hatta başka ülkelere de gemi üreten bir tersane binası. Yüzyılın başında bir cezaevi haline dönüştürülüyor. Burası girişi ve çıkışı tek yerden yapılan bir kent olduğu için aynı zamanda kentin içindeki başka bir metaforu sağlayan bir mekan olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’ de yaşayanların bilebilecekleri gibi Türkiye’nin içerisindeki önemli yazarların Sabahattin Ali gibi adını sıkça duyduğumuz insanların gönderildiği bir cezaevidir. Çünkü kaçması imkansız tıpkı Amerika’daki Alcatras cezaevi gibi. O nedenle bu şehir aynı zamanda düşünenlerin hapsedildiği bir kent olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Diojen'de karşı çıkışından dolayı bu kentte yer almıştı. Büyük İskender’e dediği laf ile hatırlarsınız ‘’ gölge etme başka ihsan istemem.’’ Kentin söylemi de buradan geliyor.
Kentte bu izole olmuş yapısı içerisinde diyor ki kendisine dokunanlara lütfen gölge etmeyin biz kendimiz bir şeyler yaratmak istiyoruz. Bu zamana kadar da karşıt görüşün çok fazla egemen olduğu bir yapı olarak karşımıza çıkar kent. Cezaevi de bu yapıyı destekleyen ki normalde kendi anlamında hapsedilen yada hapsolunan bir yer olmakla birlikte hapsedilen kişilerin özelliğinden dolayı başka türlü bir çalışmanın yada yapının görülebildiği bir kent karşımızdadır. Çünkü burada tarihin önemli düşünürlerinin yer aldığını düşünün ve bu kente etkisinin ne kadar olabileceğini düşünün. Gerçekten pozitif bir çalışma. Nezaket Ekici'de mitolojiden almış olduğu bir çalışma ile atropos üzerinden kadının durumunu anlatmaya çalışıyor kendi saçlarından bağlı olduğu yapıda.
Birinci bienalimizdeki önemli çalışmalardan birisi bu. Ama ben bunu göstermek ile birlikte bu simgesel çalışmayı başka bir şeye işaret etmek istiyorum. Biraz öncede söylediğim gibi bu çalışma kentteki insanların kentteki gençlerin ve kadınların katılımıyla hayata geçirilmiştir. İzleyenlerde yine kentten birçok insandı. Hatta bu performans belirli bir sürede bitmesi gerekiyordu doğal olarak. Çünkü saçlar kesilerek bu iş sonlandırılıyor. Duyan insanlar ertesi gün bu çalışmayı görmek istediler. Hayatında hiçbir şekilde çağdaş sanat adına, performans adına bir bilgiyle karşılaşmamış olan insanlar. Bunlarda yerel insanlardı.
Daha sonra performans çalışmalarını, Sinopale’nin önemli sanat aktivitelerinden olabileceğini düşündüğümüz performans sanatçılarını da davet ettik. Çünkü Sinopale günden güne gelişen bir çalışma durumunu benimsemekte. Yani Sinopale’de birinci gün açılan bir sergi ve o sergide görebileceğiniz işlerden ziyade hergün yeni bir şey görmektesiniz, her gün yeni bir aksiyon görebilmektesiniz. Çünkü diğer türlü statik bir sergi yerine, dinamik bir yaşam alanı, buluşma merkezi inşa etme fikrimiz olduğu için arka planda bizde çalışmamızı oluştururken her gün yaşayan bir buluşma platformu gerçekleştirdik.
Sanatçılarımızın katkısı çok büyük. Çünkü böyle bir çalışmayı yapmak için onların desteği olmasaydı, yerel halkın desteği olmasaydı. Doğrudan doğruya onların öğrenme isteği ve de bu işe gönül vermeleri olmasaydı biz bunları tabi ki yapamazdık.
![]() |
Monali Meher |
Bu açıdan da bir şeyin altını çizmek istiyorum. Sanatçılar kentte yaşayanlarla birlikte bunları yaparken, kentte bulunan malzemeyi kullanıyorlar. Hiçbirisi dışarıdan bir malzemeyi getirerek kentte sunmuyor. Doğrudan doğruya orada üretim ve orada üretim sürecinde halkın katılımı çok önemli. Çünkü biz bu öğrenme sürecini geliştirmesek o zaman nasıl bir izleyici yaratabileceğiz. Nasıl bilgimizi dağıtabileceğiz. Akademik bir bilgiyi her tarafta tartışabiliriz. Ama akademik bilginin dağıtılmasını ve de toplum tarafından algılanmasını arzu ediyorsak. O zaman toplumu bilinçlendirecek çalışmalar içerisinde olmamız gerekiyor. Böyle bir karşılıklı diyalog ve disiplinler arası bir çalışma ile bunu çok rahatlıkla yapabiliriz. Performansta bu araçlardan birisiydi ve burada bize çok yardımcı oldu.
Bugün size bunları anlatırken çok spesifik işler seçtim. Hem malzeme üzerinden hem de bizim fikrimizi desteklemesi açısından bunları sunmak istiyorum.
‘’Bir Uçtan Bir Uca Savrulmak’’ çalışmasında Mürteza Fidan’ın ki bugün karşınızda hem panel yöneticisi olarak duruyor hem de Siemens Sanattaki eş küratörlerden birisi olarak durmakta.
![]() |
Mürteza FidanBir Uçtan Öteki Uca Savrulmak |
![]() |
Emre KoyuncuoğluSinop “Komün-ikasyon”u |
Sinopale 2'de de Sinop birliğinden çıkan bir başka bilgiyi kullanmıştık. ‘’Şeylerin Yeni Düzeni’’ yeni dünya düzeni üzerine. Michel Foucault’dan alıntı yaparak gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada; Sinop 1950'lilerin başında doğu ve batı bloğun ayrılma noktasında bir Nato üssüyle, bir Amerikan üssüyle Rusya’nın en yakın kulağı olarak faaliyete geçmişti. Ordan bütün dünyayı çok rahatlıkla dinleyebilmişlerdi. Karadeniz’in en ileri noktasıydı.
Bu nedenle yeni dünya düzeni baştaki konseptimizde de bunu ele almış ve orda da birçok performans ve atölye çalışması gerçekleştirmiştik.
![]() |
Başak SoyözTutsak |
Burada yine 15 yaşındaki bir arkadaşımızın Nezaket Ekici performans atölyesinde yapmış olduğu bir iş yer alıyor. Kendi sınırlarından kurtulmak için gerçekleştirdiği ve uçta olmayı seçtiği bir çalışmayı görebiliyorsunuz.
Halkın katılımı çok önemli. Onları teşvik etmek çok önemli. Burada da yine bir yemek performansını görüyorsunuz. Karadeniz’in karşı kıyısından internet ortamından kurulan ilişki sonucundan bir yemek tarifi alınıyor. Sinop’tan da bir yemek tarifi gönderiliyor. Halkın katılımıyla yeni bir yemek oluşturuluyor.
![]() |
Julie Upmeyer & Ina StockemSanal Şef – Karadeniz |
![]() |
Adrien TirtiauxGöke’nin Batışı |
![]() |
Rob SweereSessiz Gökyüzü |
![]() |
Maria Papadimitriou - Hotel Noku |
![]() |
Maria Papadimitriou - Hotel Noku |
Sinopale’nin dördüncüsüne ki benden sonraki konuşmacımızda bunun üzerinden konuşmasını yapacak. Sinopale 4’e geçiş yapmak için arada oluşturmuş olduğumuz bir proje. Bütün projelerimizde toplumsal katılımı hedefliyoruz. Bir sivil inisiyatif olarak gelişen bu çalışma, kentin içindeki tüm aktörleri harekete geçiren, sivil toplumu harekete geçiren bir çalışma olarak karşımızdadır. Uluslar arası işbirliğini yerel ölçekte gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Ben teşekkür ediyorum hepinize. Biraz uzattım özür diliyorum. Pardon son bir şey ekleyebilir miyim ?
Bu bienalin, Sinopale’nin kendisine ait çok iyi tanımlanmış bir bütçesi yoktur. Bizim bütçemiz sıfırdır. Sıfır bütçe ile işe başlıyoruz. Sonucunda da çalışmalarımız neyi gerektiriyorsa işbirliği ile bütün katılımcılar, halktan insanları ya da firmalar, kurumlar kendi imkanlarını sunuyorlar. Bu kurum ve firmalar Sinop’tan. Sıfır bütçe ile bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Teşekkür ederim."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder